Bir Göz Hekimi Öğrencisinin Gözünden Prof.Dr. Cemil TAŞÇIOĞLU

Dünyamız zor zamanlardan geçiyor. Dayanışma, birleşme ve yardımlaşmaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanları yaşıyoruz. Ne gariptir ki bunlara ihtiyacımız varken birbirimize sarılamıyoruz, bir araya toplanıp sohbet edemiyoruz.

Covid-19 salgınını dünyada yeni yeni baş gösterdiği günlerde bir hekim olarak ne kadar önemsemiştim bilemiyorum. Virüs Türkiye’nin kapısını çaldığında ise bir insanın hastalık haberini aldım ve o an sarsıldım. Dualarımızda, temennilerimizde iyileşmesini istesek de Cemil Hocamızı kaybettik. İşte anısına Türkiye’nin saygı duruşuna geçtiği, her kesimden milyonlarca insanın “Kimmiş bu adam?” dediği, İstanbul’da tamamlanan büyük bir şehir hastanesine adını veren Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’ndan bahsetmek istiyorum bu yazıda. Akademisyen olarak ya da araştırmacı olarak değil bir dönem öğrencisi olmuş bir göz hekimi olarak size hocamı anlatacağım. Onun insani ve eğitici yönünü kelimeler izin verdiği ölçüde yazmak istiyorum.

Baştan söylemek gerekir ki her tıp fakültesi hocası öğrencisinde iz bırakmaz ama bazı hocalar vardır ki sadece öğrencisinde değil herkeste iz bırakır. İşte Cemil Hocamız İstanbul Tıp Fakültesinde böyle bir hocaydı.

Kendisini Tıp fakültesi 4. Sınıf Dahiliye rotasyonum sırasında daha fazla tanımış olsam da, fakültenin ilk yıllarından itibaren özellikle Dahiliye vaka toplantılarından hafızamıza kazınmıştı. Tanı konulamayan olgular, tartışmalı konular ve tam o sırada ön sıraların sol bölümünden kalkan bir el. Farklı bir bakış açısı, ilginç çözüm önerileri ve vurucu tanısal tahminler. Açıkçası bu tablodan sadece biz keyif almıyorduk, sıklıkla Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden öğrenciler de bu toplantılara katılıp onun fikirlerini dinliyorlardı. Şayet Cemil Hoca yoksa tartışma keyifsiz, toplantı sönük geçerdi. Şimdi anlıyorum ki varlığı toplantılara katılmamızın en büyük motivasyonuymuş.

Bu durum 4. Sınıf Dahiliye rotasyonu esnasında da devam etti. Özellikle hasta başı vizitler öyle keyifliydi ki sadece Cemil Hocanın günlerinde vizite katılım tam kadro olurdu. Vizit ekibinin başından sonuna inanılmaz bir kalabalık hocayı izlerdi. Vizit esnasında anlık-kontra sorular en sevdiği bölümdü sanırım. Katılan herkese vizit esnasında bir yoklama çekerdi. Cevap doğru ise iltifat, yanlış ise ufak bir uyarı, “Kuyruk sonunda değil başında ol”.

Servisin başında yer alan odasının kapısının önü ise hep kalabalıktı yine de hiç hasta veya yakınlarına sesini yükselttiğine şahit olmadım. Bu yoğunlukta ne kadar sabırlıydı… İşine olan sevgisi, bizlere olan ilgisi, hastalara ve yakınlarına olan empatisi onu özel yapıyordu.

Stajımız bitti ama okul bitene kadar meşhur sabah toplantılarına, haftalık yapılan toplantılara katılmaya devam ettik.

Sonra okul bitti. Tıpta Uzmanlık sınavını kazanıp İstanbul Tıp Fakültesinden ayrıldım. Sonraki yıllarda eski okuluma gittiğim her seferde Cemil Hoca’yı ziyaret ettim. Odasının önünde insan kalabalığı da, gülen yüzü de hiç eksik olmadı.

Ayrıldık ama insanlığı, eğitime olan ilgisi bizlerde iz bıraktı. Şimdilerde en büyük dileğim beraber çalıştığım insanlarda ve hastalarımda böyle izler bırakabilmek…

Geride anılar, hatıralar kalıyor. İyi anılmak ne güzel. İyi ki vardın kıymetli insan…

Covid-19 bize muhakkak çok şeyleri kaybettiriyor ama bununla birlikte sahip olduklarımızın da kıymetini bilmeyi kazandırıyor. Günlük rutinimiz içinde kaybolan her şey ne kıymetliymiş, ne özel insanlar varmış hayatımızda ki onları kaybetme riski bile bizi ne kadar kaygılandırıyor.

Bu zor günlerin kayıplarla değil yeni kazanımlarla, sağlıkla geçmesini canı gönülden diliyorum…

Hazırlayan: Dr. Yusuf Yıldırım